Site Rengi

akp chp mhp iyi hdp deva gelecek saadet memleket btp tdp hkp tkp tip dp zp bbp dbp sp yp vp vatan yenilik mp
DOLAR
32,3355
EURO
35,1531
ALTIN
2.241,72
BIST
8.718,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
9°C
İstanbul
9°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Az Bulutlu
12°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
11°C
Cuma Az Bulutlu
12°C
Cumartesi Az Bulutlu
13°C

İbrahim Kalın’dan “Boğaziçi” açıklaması

İbrahim Kalın’dan “Boğaziçi” açıklaması
11.01.2021 14:51
A+
A-

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan rektör tartışmasının doğru olmadığını söyledi. Kalın, yaşananlar için CHP’yi suçladı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, rektör ataması üzerinden bir ağız dalaşı yaşanmasının ayrıca siyaset keza de üniversite açısından dinç bir durum olmadığını söyledi. Kalın, CHP liderinin Cumhurbaşkanı Erdoğan için kullandığı “güya” ifadesini ise “güvenli olmayan bir söylem” olarak nitelendirdi.

CNN Türk’te yayınlanan “Ne oluyor?” programına katılan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, gazeteciler Haklahza Çelik ve Göksu Öngören Özgür’ün gündeme ilişkin sorularını cevapladı.

Prof. Dr. Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne atanmasına ilişkin tepkiler ve sonrasında yaşanan tartışmalarla ilgili soru üzerine Kalın, üniversitelerde rektör görev sisteminin son 2 yıldır Cumhurbaşkanı tarafından yapıldığını anlattı. Kalın, rektörlerin geçmişte de cumhurbaşkanları kadar atandığına muhabere ederek, seçim yapılırken de nihai olarak seçim sonuçlarının cumhurbaşkanının önüne gittiğini ve cumhurbaşkanının takdiriyle bir rektör atamasının yapıldığını hatırlattı. Dünyanın değişik ülkelerinde seçimlerin yapıldığı sistemler bulunurken, direkt görev yöntemiyle görevlendirmelerin yapıldığı modellerin de bulunduğunu aktaran Kalın, Türkiye’de rektörlük seçimleri modellerinin bir dönem denendiğini ancak bunun kendine kadar çoğu kusurlarının ortaya çıktığını söyledi.

Kalın, üniversitelerde seçim yapılmasıyla ilgili kampanyaların üniversiteleri gereksizce politize eden, bölen kampanyalara dönüştüğünü dile getirerek, şunları kaydetti:

“Yeni sistemde bütün rektörler böyle atanıyor”

“Dönem dönem sayısal olarak dile getirilen şikayetlerden bir tanesi, sosyal bilimcilerin bilhassa tıpçılara karşısında hiçbir şanslarının olmadığıydı. Bugünkü modele geçilmesinin temel sebebi de üniversitelerdeki seçim sistemi tartışmalarını bir kenara koymaktı. Bir taraftan baktığınızda daha demokratik, daha iştirakçi, daha doğru gibi görünüyor lakin mahsurlarını dikkate aldığınız vakit üniversiteleri aslında boşuna politize eden bütün bu kampanya öncesi, sonrası, bir rektör seçildikten daha sonra yaşananlar, kadrolaşmalar… Bu tartışmaların önünü, sonunu göremediğiniz başka bir furyanın içine giriyordunuz.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın burada yasalar çerçevesinde bir takdirde bulunduğunu anlatan Kalın, “YÖK kesin isimler getirdi, o da onların içinden bir tanesini seçti. Şu Anda bu itirazı yapan öğrenciler ve onlara takviye veren diğer çevreler, ‘Biz rektöre değil bunun tayin usulüne karşısında çıkıyoruz’ diyorlar. Yeni sistemde tüm üniversitelere rektörler böyle atanıyor. Vakıf üniversitelerinde, özel üniversitelerde onların önerdiği isim tercih ediliyor lakin devlet üniversitelerinde, kamu kaynakları kullanan bir üniversitede rektörün cumhurbaşkanı tarafından atanması mevcut uygulamayı ifade ediyor.” diye konuştu.

“Tartışmalar başka yere kaydı”

İbrahim Kalın, geçmişte seçim yoluyla yapılan atamalarda üniversitelerde kutuplaşmanın yaşandığını belirterek, “Aslında üniversitenin akademik, bilimsel enerjisini siyasal alana kaydıran, çekişmelere ve başka tartışmalara kaydıran bir modeldi o model. Burada 2-2,5 yıldır rektörler böyle atanıyor. Burada ‘Boğaziçi’ne istisna yapın’ çağırmak de herhalde makul bir istek olmayacaktır.” dedi.

Tartışmaların sonra diğer bir yere kaydığına dikkati çeken Kalın, şöyle konuştu:

“Maalesef bir siyasi parti bunu kendi siyasi meselesi haline getirmeye çalıştı. İl başkanı üzerinden vs. konu, parti siyasetine dönüştürüldü. Buna da doğal olarak tepki geldi. Burada rektörün yetkinliği tartışılmıyor yöntem tartışılıyor, bu şekilde atanması doğru değildi deniliyor. Ben de diyorum ancak mevcut yasalar içinde atamalar zaten böyle yapılıyor acilen. Bu da bir tecrübeye dayalı olarak seçim edilmiş bir sistem.”

“Rektörün performansına bakıp bunun başlıca alınması gerekir”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Buradaki tartışmanın, rektör atanması meselesinde Cumhurbaşkanının bir yetkisinin sorgulanması, bunun tartışmaya açılması noktasına getirilmesi, siyaset açısından da üniversite açısından da dinç bir koşul değil. Bilhassa de bir partinin bunu politize edip kendi siyasi gündemine eklemlenmeye çalışması Boğaziçi Üniversitesine de oradaki öğrencilere de haksızlık.”

“Meseleye nasıl bir çözüm bulunabilir?” sorusuna yapılması gereken şeyin basit olduğu yanıtın veren Kalın, rektörün performansına bakılıp bunun esas alınması gerektiğini vurguladı. Kalın, “Burada yöntem tartışmaya açıldığında yani ‘Bu yetkiyi kullanamazsın’ tarzı bir siyasi çıkış ki maalesef bu siyasi partinin, CHP’nin yaptığı bu oldu. Ondan nedeniyle mesele bu kadar büyüdü. Konu ile ilgisi, alakası olmayan bir kesimler tartışmaya girdiler, gittiler oraya öğrencilere yardım belirlemek adına diğer bir siyasi gündemle oraya yöneldiler ve mesele bir üniversite, rektör, akademik standart, düzey vb. şeylerden çıktı diğer bir siyasi alana kaydı. Bütün da bunun olmaması gerekiyordu zaten. Bir siyasi parti bunu böyle politize ettiğinde üniversite ortamına huzur getiriyor mu? Üniversitenin akademik, ilmi, bilimsel çalışmalarına katkı sağlıyor mu?” değerlendirmesini yaptı.

Protestolar sırasında “Kayyum rektör istemiyoruz” sloganına ilişin görüşü sorulan Kalın, Rektör Prof. Dr. Melih Bulu’nun buna gayet makul, uygar ve demokratik bir şekilde cevaplar vermeye çalıştığını ifade etti. Kalın, Bulu’nun öğrencilerle konuşmaya çalıştığını belirterek, “Ama hemen ‘Benim dediğim olacak, sen kayyum rektörsün’ diye bir şey dayattığınız süre da mevzu diğer bir yere kayıyor.” dedi. Bir üniversite rektörünün sadece o üniversiteden atanması gerektiğine ilişkin dünyanın hiçbir yerinde, üniversitesinde böyle bir kuralın olmadığını aktaran Kalın, bir takım teamüller pek olmuş olabilir lakin bunu bir yasal umre haline, kural haline getirilmemesi gerektiğini söyledi.

“CHP İstanbul il başkanı üzerinden konu siyasallaştırıldı”

Kalın, Cumhurbaşkanının da önüne gelen dosyaları incelediğini dile getirerek, herhangi bir üniversiteye rektör olacak kişinin akademik birikimine, idare tecrübesi ve diğer yönlerine baktığını aktardı.  Konunun diğer bir zemine kaydırıldığını vurgulayan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Üniversiteli öğrenciler, akademisyenler kendi dinamikleri çerçevesinde, kendi ağız dalaşı zeminleri içinde bu konuyu devam ettirselerdi şayet daha dinç bir ağız dalaşı zemini olacaktı ama konu politize edildi, siyasallaştırıldı, özellikle CHP İstanbul İl Başkanı üzerinden konu siyasallaştırıldı ve kavga, oraya gidip bir meşru cumhurbaşkanının kullandığı bir yetkinin sorgulanması meselesine dönüştü.”

“Üniversitelerin çok daha pozitif katkı vermesini beklerim”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, üniversitelerin yeteri kadar üretmemesini eleştirdiğini ifade ederek, “Bu, bugünün konusu yok, son 10 yılın, 15 yılın, 20 yılın, AK Parti iktidarlarının konusu değil. AK Parti iktidarları döneminde Cumhurbaşkanımız üniversite sayılarını, imkanlarını, kampüs olanaklarını, kadroları artırdı. Yani akademinin, üniversitenin gereksinim duyduğu araçları onlara tedarik etti. Bundan sonrası akademinindir.” diye konuştu.

Üniversitelerin bilimsel araştırmaya odaklanarak dünya çapında alıştırma yapmaya başladığında bunun her tarafta karşılık gördüğünü bildiren Kalın, “Türkiye bu kadar büyük sosyolojik, siyasal değişimler geçiriyor, bölgesinde bu kadar kritik roller üstleniyor. Sağlıktan mühendisliğe, çevre sorunlarından şehirciliğe kadar çoğu alanda bilimsel veriye ihtiyaç duyduğu bir dönemde, ben üniversitelerin fazla daha fazla katkı vermesini beklerim bu süreçlere, karar vericilere, politika yapıcılara.” dedi.

“Cumhurbaşkanlığı yetkisini Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a veren millettir”

İbrahim Kalın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik sözleri üstüne şunları söyledi:

“Kılıçdaroğlu’nun ‘sözde cumhurbaşkanı’ ifadesi son derece tehlikeli bir ifadedir. Bu, seçilmiş bir cumhurbaşkanının meşruiyetini tartışmaya açmaktır. Bu, bir kere Cumhurbaşkanı’na son seçimlerde oy veren yüzde 52,5 yani az daha 26-27 milyon insana bir saygısızlıktır. Milli iradeyi yok sayan bu tür yaklaşımlar, cumhuriyete ve demokrasiye aleyhinde bir tehdittir, bir tehlikedir. Siz seçilmiş, görevinin başında olan, kanunlar, kurallar çerçevesinde görevini icra eden meşru cumhurbaşkanına ‘sözde’ yani ‘meşruiyeti olmayan’ yaftasını vermeye çalışırsanız, fazla önemli bir tehlikeyle karşı karşıyayız demektir, muhalefet namına da. Muhalefetin demokrasiyi, millet iradesini sindiremediği, özümseyemediği anlamına kazanç bu. Cumhurbaşkanının politikalarını beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, bu öbür bir şey lakin meşruiyetini bu şekilde sorgulamaya açmaya çalışırsanız, çaba ederseniz, demokrasiyi zedelersiniz, yaralarsınız. Bu da maalesef CHP’nin geçmişinde bulunan bir takım şaibeli dönemleri akla getirir. Son günlerde, son dönemlerde darbe imaları konuşuldu. İster istemez darbe karşıtı olan herkes bunlara da karşı çıktı. Bitmiş bu tür şeyleri akla getirmeye başlar. Meşru, seçilmiş, seçimle işbaşına gelmiş bir cumhurbaşkanının görevini, yetkisini, konumunu, makamını bu şekilde sorgulamaya kalkarsanız, ‘güya’ ya da sanki ifadelerle, sakil ve kerih ifadelerle, buradan demokrasimiz, cumhuriyetimiz hasar görür. Bunlar son derece güvenli olmayan ifadeler ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun bunu düzeltmesi gerekir. Bu mantıkla gidecek olursak Meclis’in meşruiyetini de sorgulamaya başlarsınız, Kılıçdaroğlu’nun meşruiyetini de sorgulamaya başlarsınız, bunun sonu gelmez. Milletin iradesine saygısızlıktır bu her şeyden önce.” 

Böyle bir yaklaşımın demokratik siyasette yeri olamayacağını dile getiren Kalın, “Bu tartışmanın veyahut kendince meydan okumanın, sorgulamanın yapılacağı yer sandıktır. Sandığa gittiğinizde milletcilt oy istersiniz, seçilirsiniz, ondan daha sonra rakibinizi alt ettiğinizi söylersiniz. Seçilmiş, seçimle iş başına gelmiş bir cumhurbaşkanına, 26 küsur milyon insanın oy verdiği bir cumhurbaşkanına siz ‘iddiaya göre cumhurbaşkanı’ diyemezsiniz, onun meşruiyetini tartışmaya açamazsınız. Siz o makamda da değilsiniz, o kadar bir yetkiniz de değil. Cumhurbaşkanlığı yetkisini Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a veren millettir ve bunu muhakeme edecek kişi de Sayın Kılıçdaroğlu değildir.” ifadelerini kullandı.

“Demokratik refleksin harekete geçmesi gayet olağan”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Darbe konusu Türkiye’nin gündeminde midir?” sorusunu şöyle yanıtladı:

“Türkiye’de darbeler dönemi sona ermiştir. Millet bunu 15 Temmuz’da çok net bir şekilde göstermiştir. Hala bu darbe meselesini gündemde tutmaya çalışan ve bunun üzerinden bir takım imalarda bulunan, kendilerince siyaset yapmaya çalışan belirli kesimlerin olduğu da bir hakiki. Darbeden ziyade darbe lobiciliği yapan, yaklaşık olarak darbe pazarı kurmaya çalışan kesin kesimler var. Bu konularda tanımlama yapan kişileri görüyoruz, ara sıra bir birey olabiliyor, ara sıra bir grup olabiliyor, ara sıra bir grubun yoksa bir partinin temsilcisi olabiliyor. 2021 yılına girdiğimiz günlerde birisi çıkıp bu açıklamayı yapıyorsa, insanların buna tepki göstermesinden daha doğal ne olabilir? Yoksa ’27 Mayıs darbesi şunlar olsaydı sahiden olmazdı.’ çağrıda bulunmak geriye, gerçekte ‘Darbe sivillerin suçudur, onlar şunları yapsalardı askerler müdahale etmeyecekti gibi.’ bir okumayı beraberinde getiriyor.”

İlker Başbuğ’un açıklamasına ilişkin olarak da Kalın, “Bir siyasi tahlil yaparken de geçmişe dönük analizlerin de bugünün siyasetiyle fazla iç içe geçtiğini göz ardı etmemek lüzumlu. Sayın Başbuğ’un böyle bir niyeti olmamış olabilir, darbeye zemin hazırlayacak bir yaklaşım ortaya koyma niyetiyle bunu söylememiş olabilir. Fakat bizim demokrasimiz o kadar kırılgan süreçlerden geçti ki… Bunları yaşamış bir ülke olarak ister istemez birileri bu dönemleri çağrıştıracak bir takım ifadeler kullandığında demokratik refleksin harekete geçmesi gayet adi.” diye konuştu.

Kalın, şöyle devam etti:

“Amerikan Kongresini basan o güruh siyasiler göre nasıl betimleme edildi? ‘Bu bir darbe girişimidir.’ dediler. Amerikan Kongresini ele geçirmeye çalışmak bir kalkışmadır. Orada tanklar, uçaklar harekete geçip Amerikan Senatosunu bombalamadı, yüzlerce insan ölmedi, meclis bombalanmadı veyahut başkanın canına kast eden bir hareket olmadığı halde bir grup insan -ancak korkunç bir şey herhangi bir demokrasi için fazla kötü görüntülerdi- Amerikan Kongresine girince ‘Bu bir darbe girişimidir.’ diye açıklama ediliyorsa, bizim yaşadıklarımızı bir kıyaslayın. Amerika’daki birçok kişi Türkiye’de yaşanan 15 Temmuz darbesine darbe bile diyemedi. Amerikan Kongresine bir grup insan girip oraya buraya saldırıp vandalizm yaptığında kendilerince ‘Bu seçim sonuçlarını kabul etmiyoruz, seçimi çaldınız.’ dediğinde buna darbe diyor. Bunları yan yanlamasına bir koyun. Burada demokratik refleksin harekete geçmesi sıradan. 15 Temmuz’dan sonra ben Türkiye’de tekrar, milletin bu iradesi diri olduğu, bu bilinci yerinde olduğu müddetçe bir darbe ihtimalini görmüyorum. Milletimiz, 15 Temmuz’da darbecilere nasıl cevap verdiyse, bundan sonra bu yola tevessül edecek kişilere de zikri, fikri, pozisyonu, apoleti, siyasi kimliği ne olursa olsun gerekli cevabı mutlaka verecektir.”

“Siyaseti ve devlet kurumlarını sağlam zemin üzerinde yapı etmemiz gerekiyor”

İbrahim Kalın, siyaset ve devlet kurumları zaafa uğradığında darbe türü müdahalelere zemin hazırlandığını belirterek, “Geçmişte de darbe yapmak isteyenler bu iki şeyi yaptılar. Dolayısıyla siyaseti ve devlet kurumlarını sağlam zemin ve temeller üzerinde yapı etmemiz gerekiyor. Bunun için milletin iradesi esastır, sandığa gitmek esastır. Milletin onay vermediği hiç bir yapının, modelin yaşayamayacağını herkesin kabul etmesi esastır.” ifadelerini kullandı.

Ortak zeminin, siyasetin demokratik bir zeminde ilerlemesi gerektiği ilkesi olduğunu vurgulayan Kalın, bu sağlandığında, hem siyasetin ayrıca de devlet kurumlarının enerjik olduğu bir zeminde darbe imkanı ve ihtimalinin çok zayıflayacağını dile getirdi. Kalın, aslolanın demokrasiyi seçimlerle, Anayasa’nın çizdiği kaide ve kanunlar çerçevesinde işletecek bu modeli hep birlikte yaşatmak ve buna hasar verecek imalardan, açıklamalardan, bunun meşruiyetini tartışmaya açacak pozisyonlardan kaçınmak gerektiğini söyledi.
Siyasi liderlerin, bir konuda görüntü belirtirken bu hassasiyeti bu ortak zemini dikkate alarak siyaset yapmalarının önemli olduğunu ifade eden Kalın, “Bilhassa 15 Temmuz’dan sonradan milletimizin darbelerin karşı dimdik duran bir millet olarak bundan zorunlu dersleri çıkardığına inanıyorum.” dedi.

“Erken seçim bizim gündemimizde değil”

İbrahim Kalın, “İktidar ve muhalefet bloğunda ittifaklar şekillenir mi önümüzdeki süreçte?” sorusu üstüne, şu yanıtı verdi:

“Siyaset devingen bir işlem şimdiden bir şey anlatmak için fazla erken. Lakin her bir siyasi partinin kesin ilkeleri vardır. İttifak kurarken de bu ilkelere en uygun başka aktörlerle birlikte hareket ederler. 2023 seçimlerine 2,5 yıl var ve erken seçim diye bir şey söz konusu yok. Erken seçim bizim gündemimizde yok. Seçimler 2023’te zamanında olacak. O zamana kadar da Cumhur İttifakı sağlam bir şekilde, gayet kuvvetli bir şekilde bu süreci devam ettirecek. Bu ittifaka katılımlar olabilir, bunun için şimdiden bir şey bildirmek için erken. Diğer partiler değerlendirirler. Kendi siyasi hedefleri çerçevesinde bunu manalı bir adım olarak değerlendirirlerse olabilir. Bu manada ittifaklar kapılarını kapatmazlar diğer aktörlere. Türkiye’de bir hükümet krizi değil. Türkiye’de yüzde 50’lerin üstüne çıkmış bir Cumhur İttifakı var ve şu lahza iktidarda olan, ülkeyi idare eden bir Cumhurbaşkanı var ve onun bir kabinesi var. Dolayısıyla erken seçimi konuşmayı zeka gerektirecek bir tablo söz konusu değil. Bu, yapay bir gündem olarak dile getirildiği vakit demokrasinin işleyişine, ekonomiye ve yatırımcıya da zarar veriyor.”

“Anketlerde baktığımız vakit tablo besbelli”

Erken seçim tartışmalarına ilişkin soru üstüne Kalın, “Erken seçim ihtimali yok. Bu tür temaslar ya da çağrılar, mevcut ittifakı güçlendirmeye dönük adımlardır. Gelir, katılırlarsa mevcut ittifak daha da güçlenir. Hükümetin çalışmalarına belki daha büyük katkı maddesi sağlar. Gelmeseler de Cumhur İttifakı anketlere baktığınız süre tablo besbelli.” dedi. “Muhalefet ile yeteri kadar bakış alış verişinde bulunamıyor mu hükümet?” ve “Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Kılıçdaroğlu aralarında da bir görüşme söz konusu olabilir mi?” soruları üzerine Kalın, şunları söyledi:

“Planlanan böyle bir mülâkat yok. Sayın Cumhurbaşkanımız kapılarını hiç bir süre hiç bir siyasi figüre kapatmamıştır. 15 Temmuz’dan daha sonra da Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli, o vakit Binali Bey Başbakandı. Külliye’ye geldiler, değerlendirildi. Keşke muhalefet burada daha büyük bir siyasi mesuliyet ve olgunlukla hareket etse ve böyle temaslar daha sık yapılabilse. Cumhurbaşkanımız, terörle çaba, PKK ile mücadele, FETÖ ile mücadele, enerji, Irak, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz gibi yerlerdeki milli çıkarlarımız laf konusu olduğunda kapılarını hiç bir süre kapatmadı. Fakat sizin meşruiyetini sorgulama cüretinde bulunacak ifadeleri kullandığı zaman bir muhalefet lideri ile hangi zeminde oturup konuşacaksınız.”

Parlamenter sisteme dönüş iddiaları ve taleplerine ilişkin görüşü sorulan Kalın, şu yanıtı verdi: “Türkiye’de kaç lider, yüzde 30-35-40 ile tek başına iktidar olmak varken, 50 1 gibi yüksek bir çıtayı kendine maksat olarak koyabilirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan olarak seçimlere girdi hepsini de kazandı. İlk iktidara geldiği 2002 seçimlerinde yüzde 34,7 oy aldı ve o dönemde meclisteki sandalye dağılımından dolayı iki parti meclise girdi. Oy dağılımından dolayı AK Parti sandalyelerin yüzde 60’ına yakınını aldı. Bu her seçimde yükselerek 50’ye kadar çıktı. Tayyip Erdoğan’ın kendi taban gücünü düşündüğümüz zaman, AK Parti’nin 5-6 bazen 10 puan önünde oldu. Bu gücünü de hala koruyor Cumhurbaşkanımız. Bunun rahatlığı varken 50 1 diye bir maksat koydu. ‘Gerçek manada demokratik meşruiyeti olan, yetkisi olan bir liderliğin böyle olacağını söylüyorum’ dedi. Kaç lider buna yiğitlik edebilirdi? Yüzde 20-25 oy aldığında ‘Tarihimizin en büyük oyunu aldık’ diyen bir siyasi lider profilinin karşısında ‘Hayır ben 50 1 ile geleceğim’ diyen bir diğer siyasi lider. Bu milletin iradesini bölge bir yaklaşımın ifadesi bu. ‘Bu sistemden memnun değiliz, 50 1 bizi zorlayacak’ diye bir kararsızlık, bir güven eksikliği katiyen laf konusu yok.”

Kalın, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin, Türkiye’de milletin iradesini önceleyen, demokratik standartları yükselten, “Sandıkta ancak bu noktaya gelirseniz iktidar olursunuz” diyen bir bakış açısını ifade ettiğini söyledi.

“Bu kitleyi Trump ortaya çıkartmadı lakin onları kanalize etti”

Bir Takım siyasilerin bu teşebbüs için “kalkışma”, “darbe girişimi” gibi ifadeler kullandığını aktaran Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu kitleyi Trump ortaya çıkartmadı fakat onları kanalize etti. Amerika’da bu kitle her zaman vardı. Kendini beyaz olarak tanımlayan, Hıristiyan, anti-Müslüman, göçmen karşıtı, genellikle kırsal kesimde yaşayan, kendince milliyetçi, tabanca kullanmayı seven, kişisel özgürlüklerine düşkün bir kitle var. Bu kitle derhal Cumhuriyetçi Partinin önünde de bir sorun olarak duruyor. Çünkü bunlar bir anlamda, Cumhuriyetçi Partinin durduğu sağın daha sağındaki bir kitleyi temsilcilik ediyor. Eğer bu kitle manipüle edilirse veya bunların eylemleri devam ederse bunlar Cumhuriyetçi Partiyi yetersiz, korkak, aciz görerek diğer yollara tevessül edebilirler.”

Trump’ın muhtemelen Cumhuriyetçi Partinin adayı olamayacağı değerlendirmesinde bulunan Kalın, partinin ağır toplarının Trump’la arasına önemli bir uzaklık koyduğunu dikkati çekti. Bu kitleyi besleyen zihniyetin nereden geldiğinin Amerika’daki siyasilerin düşünmesi gerektiğini söyleyen Kalın, bu kitlenin bundan sonradan siyasi eğilimlerinin nereye dürüst seyredeceğinin üzerinde durulması gerektiğini açıklama etti. Biden döneminde Türkiye-Amerikan ilişkilerinin nasıl olacağı yönündeki soruyu yanıtlayan Kalın, şunları söyledi:

“Biden, Obama’nın başkan yardımcısıyken, Türkiye’ye 4 defa gelmiş, bölgeyi bilen birisi. Bizim geçiş ekibiyle şu başlıca kadar yaptığımız temaslar gayet olumlu. Türkiye ile iyi ilişkiler ilerletmek istediklerini, yeni bir sayfa açmak istediklerini ifade ediyorlar. Gelen ekibin de Türkiye’yi tanıyan, daha önce de birlikte çalıştığımız Obama döneminde çalıştığımız kişiler. Türkiye’nin de önemini haberdar olan ırk. Daha kurumsal, daha ilkesel birtakım ilişkilerin kurulabileceği bir takım olarak görülüyor. Türkiye’ye de ayrıca NATO, ayrıca Avrupa, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar, Kuzey Afrika bağlamında manâlı bir rol biçen perspektife sahipler, şu başlıca kadaroysa yaklaşımlarında. Konjonktürel olarak da baktığınızda Trump döneminde yaşanan ittifaktaki birtakım gerilemeleri, bunları da tamir edecek hazırlık içerisinde oldukları görülüyor.”

“Amerikalı siyasiler, Türkiye’deki 15 Temmuz darbesini herhalde daha bambaşka okuyacaklardır”

Türkiye’nin ABD ile 3 temel meselesi olduğunu kaydeden Kalın, birincisinin Obama döneminden beri devam eden PYD ve YPG’ye ABD’nin verdiği takviye, ikincisinin FETÖ’nün ABD’deki yönetimine ilişkin ABD önemli bir adım atmamış olması, üçüncüsünün ise F-35 ile yaptırımlar meselesi olduğunu dile getirdi. Bu 3 temel konuda adım atılırsa yeni bir sayfanın açılacağını söyleyen Kalın, “Suriye’de YPG ve PYD’ye verdiği desteği sonlandırması halinde Suriye’de barış ve istikrara daha artı katkı maddesi sağlamak, birlikte çalışmak mümkün hale kazanç. Derhal Suriye’de siyasi bir süreç ilerliyor. 5-6 sene önce PYD, YPG diye kuvvetli bir örgüt var mıydı Suriye’de. Öyle bir yapı vardı lakin bu gücü katiyen yoktu. Bir ara az daha Suriye’nin 3’te birine hakimdiler, kim bir uçtan bir uca? ABD’nin desteği doğru. Bu desteği çektikleri süre illegal yapı ortadan kalkacak, zayıflayacak. Benzer şekilde FETÖ konusunda, burada adım atması gereken taraf ABD. Kongreye giren o insanların vandalizmini darbe olarak niteleyen Amerikalı siyasiler, Türkiye’deki 15 Temmuz darbesini her hâlükarda daha ayrı okuyacaklardır.” değerlendirmesini yaptı.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.